Alevileriz Biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Alevileriz Biz

Alevi Yaşantısı
 
AnasayfaKapıAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 400
Kayıt tarihi : 12/10/08

NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 2 Empty
MesajKonu: NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 2   NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 2 Icon_minitimeC.tesi Ocak 10, 2009 8:26 pm

Mekke yönünde programlanmış inananların geniş çoğunluğuna, bir günde birkaç kere belirli vakit sayısı, bir yabancı dil içinde (Arapça olarak) namazları monotonlaştırıldı. Müslümanlar dualarını katı bir biçimde abdes-gusül, dizüstüne oturma ve secdeye kapanma zorunluklarıyla yaptılar; dinin aslına aykırı, mekanik töre biçimine sokulmuş olarak ve hatta dindar görünüp ikiyüzlülük içinde bunlar uygulanmaktadır.

Alevilikte Cemevi (ya da Meydanevi) Gerçeği ve İşlevleri

Cami, cem sözcüğünden türetilmiş ve "toplanma yeri" demektir. Hemen anlaşılacağı gibi Cemevi ile aynı anlamı taşıyor. Ancak cami bu gerçek anlamından uzaklaştırılarak "Tanrının evi", "Tanrıya dua etme (namaz kılma) mekanı", "Müslümanların tapınağı" biçiminde isimlerle kutsal görev yükletilmiştir. Oysa yukarıda Kuran ayetlerinden verilen örneklerde ve Muhammed'in davranışlarında görüldüğü gibi, Tanrının adının anılması ve ona dua edilmesinin ne yeri ve zamanı ne de duruş biçimi belirlenmiştir. Gece ve gündüz boyunca inananın istediği zamanda ve yerde; yatarken, otururken, at veya deve üzerinde çeşitli pozisyonlarda, hatta raksederek Tanrıya dua edilebilir. Bir müslümanın, kilisede ve havrada Tanrısına dua edebileceği gibi, elbette ki evinin bir köşesinde, camide ya da cemevinde bunu yerine getirmesi de olağandır. Demek ki İslamın özünde, yani Kuran ve Hadislerle kesinkes belirlenmiş cami-mescid yapısı türünden bir İslami tapınak yoktur. Nasıl ki Tanrıya dua etme-yakarma (Arapça salat, Farsça namaz), Muhammed'den sonra biçim ve kurallara bağlanmış ise, camiler de, özellikle Sünni (Hanedan) İmparatorluklarında kutsanıp, İslam tapınağı olarak birer ihtişam simgesi olmuştur.

Ortodoks İslamın geliştirip zorunlu kıldığı, Kilise ve Havra karşılığı dinsel tapınak olarak Cami kavramı, Heterodoks İslam'da yoktur. Abbasi dönemi heresiograflarının (din sapkınlığı yazarları) verdikleri bilgilere göre; Babek-Hurremiler dinsel törenlerini belirli gecelerde kırsalda, açık alanlarda kadın erkek toplu halde yapıyorlar. Orta yerde yakılmış bir ateşin çevresinde hepbirlikte raksederek şarkılar söylüyorlardı. Ayrıca Babekilerin, egemen oldukları bölgelerde yaşayan Ortodoks Müslümanların köylerine -kendileri içine hiç ayak basmadıkları halde- camiler yaptırdıklarını şaşkınlık içinde yazmaktadırlar. Nuvayri'nin Nihayat al-Arab adlı yapıtında anlattığına göre Karmatiler 891 yılında ilk kez Küfe yakınlarında ulaşılması güç bir kale inşa ettiler. Genişliği 13.44m. olan surların çevresinde geniş hendek kazdılar. Bu kale inşaatını çok kısa bir zamanda tamamlayıp, onun içinde çok büyük bir bina yaptılar. Heryandan gelen kadın ve erkekleri ayırım yapmaksızın buraya yerleştirdiler. Adına Dar al Hicra (Göçmen Evi) diyorlardı. Daha sonra yaklaşık iki yüzyıl boyunca Karmatiler, tapınmalarını ve topluluğun sorunlarını görüştükleri toplantılarını kale ve kentlerindeki bu Dar al-Hicra'larda yaptılar.
1051 yılı kışında başkent al-Ahsa'yı ziyaret eden Nasr al-Husrev, İslam Şeriatını tümüyle yadsıyan Karmatilerin de, kentte yaşayan Ortodoks Müslümanların (Sünni ve Şiiler) toplu dua etmeleri için bir İranlı tüccarın Cuma camisi yaptırmasına izin verdiklerini anlatmaktadır. Görülüyor ki Heterodoks İslam, yani bu proto-Alevi toplulukları, kendileriyle birlikte yaşayan Sünnilerin inanç ve ibadetlerine engel olup, kendi düşünce ve inançlarını zorla dayatmıyorlar. Ancak propaganda ve aydınlatma yoluyla Dai'ler zaman içinde başarabilirlerse onları kendi inançlarına çeviriyorlardı.
Alevi konar-göçer Türkmenler'in Anadolu'dan bir Cem betimlemesi vardır: 13.yüzyılın ilk çeyreğinde, Baba İlyas'ın Piri Dede Garkın'ın Elbistan ovasında dörtyüz Türkmen obasının dörtyüz şeyhini, bir mürşid ve büyük Şeyh olarak topladığını ve kırk gün kırk gece Cem sürdürdüklerini, Elvan Çelebi Menakıbu'l Kudsiyye'sinde (s.16-17)anlatmaktadır. Cem süresince katılımcı şeyhler, Dar'a durarak yol içindeki eksiklikleri-noksanlıklarını dile getirip mürüvvet dilemekte. "Sürünerek huzuruna geldik, suçluyuz suçumuzu kabulettik!" demektedirler. Cem toplu tapınmasının sonunda, büyük bir keramet göstermiş bulunan Baba İlyas halife ve büyük Şeyh seçilmiştir...
Daha sonraki yüzyıllar içinde Alevi inançlı halk toplulukları yerleşik düzene geçmiş. Bu ekonomik ve toplumsal düzenin daha alt yerleşim birimleri olan köy ve kasabalarda kurulmuş zaviye ve dergahların Meydanevi ya da Cemevinde toplu tapınmalarını, baskıcı yönetimler yüzünden gizli olarak sürdüregelmişlerdir.

Alevilikte Tapınma ve Cem'in Anlamı

Tapınma (İbadet), toplumun üst yapısını oluşturan değerler ve kültür katlarından olan din ve inançlar ögesidir. Genellikle kişinin, kendi dinsel inancının Tanrısına yaranması, yani kendisini iyi bir kul olarak kabul ettirebilmesi için gösterdiği davranış ve hareketlerin tümüdür, diye tanımlanabilir. Tapınma inanan ile Tanrı arasında bir anlaşma, bir bağ kurma eylemidir. Biraz açarsak; Tanrıya yaranarak onun hayırlı kulu olup, ölüm ötesindeki cezalardan kurtulma ve cennetin sonsuz nimetlerinden yararlanma amacı taşır. Ortodoks İslamda ya da İslam şeriatında namaz da diğer ibadetler de bireyseldir. Korkulan bir Tanrının zulmünden korunmak; yalvarıp yakararak bağışlanmak ve ödüllendirilmek ister inananlar. Ortodoks İslamın Tanrısı öyle bir tanrıdır ki, iyiliği de kötülüğü de o verir; insana hem günah işletir, hem de onu işlediği günahlardan dolayı cehennem ateşinde yakar. Tanrı ancak kullarını, kendisine karşı vakit namazları, oruç, hac ve zekat gibi bazı biçimsel davranış ve eylemler olan tapınma (koşullarını) yerine geririrse bağışlar. Öyle ki, Ortodoks İslam anlayışında bir kul kişisel ve toplumsal ilişkilerinde her ne türlü kötülükler yapar, günahlar işlerlerse işlesinler, iki rekat nafile namaz kılarak tövbe ederse bile Tanrı onu bağışlayıp ödüllendirecektir! Ne kolaylık değil mi? Baskıcı ve sömürücü yönetim düzenleri böylesi dinlere ve onların Tanrısına sonuna dek kuşkusuz sahip çıkacaktır.

Alevilik tapınmayı bireysellikten çıkarmış, anlamının değiştirmiştir. Ne yukarıda çok kısaca açıklamaya çalıştığımız tapınma anlayışıylala ve ne de bu tür tapınmalar bekleyen Tanrı inancıyla Aleviliğin uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Alevi insanın Kuran'ı da, Rahmanı da insandır ve tapınmaları da onadır; gördüğüne tapar hayale değil. Bunları biz kafadan söylemiyoruz, aşıklarımız ozanlarımız söylüyor:

"Mülk yaratıp dünya dünya
Ol bahçevan heman benem
...
Halk içinde dirlik düzen
Dört kitabı doğru yazan
Ağ üstünde kara düzen
Ol yazılan Kuran benem
...
Kafirdürür inanmayan
Evvel ahir heman benem..."(Yunus Emre, 13-14.yy)

"Mülk ile ile malik benim
Muhyi vü halik (can veren ve yaratıcı) benim..." (Nesimi, 14.yy)

"Ger insanı sorarsan
Hak’dan gayri değildir
Sıfatı nur-ı Mutlak .." (Kaygusuz Abdal, 14-15.yy)

"Kuranidir sözümüz
Rahmanidir yüzümüz
Hakkı görür gözümüz
Aldanmayız hayale..." (Turabi, 19.yy)

"Ben beni bilmezdim hatır kırardım
Meğer ilmim noksan imiş bilmedim
Ben insandan başka İlah arardım
Meğer insan İlah imiş bilmedim..." (Aşık İsmail Daimi, 20.yy)

İşte bu farklı Tanrı inancı ve anlayışına sahip olan Alevilerin, öte dünyada cehennem ateşinden kurtulmak, cennetten güzel bir yer kapmak gibi bir kaygı ve istekleri de yoktur. Toplumsallaştırıp, yönünü nesnel ve yaşanmakta olan dünyaya çevirmiş oldukları tapınmalarında akılcı kurumlar yaratmışlar. Bu kurumlar işletilirken, her Alevi bireyi, tek tek kişilere ve topluma karşı duyması gerektiği sorumluluk bilincine erişir. Bu tapınma kurumları Cem erkanlarıdır: Müsahib olma, dar'a durma, tevhid çekme, semah dönme, tarık altından geçme (sitem çekme), başokutma-sorgulanma vb. tapınma biçimleri...

Bu erkanlar Cem toplu tapınması içinde Cemevlerinde uygulanır. Bilindiği gibi Cem sözcük olarak, "toplantı, biraraya gelmiş insan topluluğu-cemaat, meclis" anlamına gelir. Ancak Alevi literatüründe, yüklendiği yoplumsal işlevler bakımından derin içerikli bir kavramdır. Cem, içinde yapıldığı toplumsal birimin (mezra, köy, mahalle, kasaba vb) sorunlarının konuşulup çözüme bağlandığı, yönetimine müdahele edilip düzeltilmesine-değiştirilmesine karar verildiği bir çeşit halk meclisidir.Cem aynı zamanda, topluma ve bireylerine karşı haksızlık yapmış, suç işlemiş kişilerin yargılandığı adalet mahkemeleri ve jüri topluluğudur.
Cem, tarih, felsefe, edebiyat, müzik, dans ve diğer yaşamsal bilgilerin öğretildiği ve öğrenildiği öğretmen ve öğrenciler topluluğu olduğu kadar; ortak kazan kaynatarak, lokmaların birleştirilip eşitlenerek yenildiği toplantılardır. Ayrıca cem, (saz çalıp deyiş söyleyerek) müzik ve (semah dönerek) dans sanatlarının icra edildiği bir coşku ve muhabbet meclisidir.
Bunlar abartma değil; eğer Alevi cemlerine sosyo-ekonomik açıdan ve bilimsel yaklaşıp, çağdaş gözle bakarsanız, çok daha fazlasını görürsünüz. Düşününüz ki, bütün bunlar ritüel (ayinsel) uygulamalar olarak gerçekleştirilir ve Alevilik'te adı cemdir, toplu tapınmadır ve Cemevi ya da Meydanevi'nde yapılır. Bunlar Ortodoks İslamın kurumlaştırdığı namazlar değil ki camide uygulansın. Hiçbirinin Ortodoks İslamın (Sünnilik-Şiilik) ibadetleriyle ufak bir ilişki var mıdır?
Sünni inançlarına tamamıyla aykırıdır. Öylesine aykırıdır ki, bakınız İmam Cafer Buyruğu adıyla anılan, Alevi inanç ve erkanlarını anlatan kitap neler yazıyor cem hakkında:

• "Cem'de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi (cem) cennettir. Müminleri (erkekler) melek, müslüm(e)leri (kadınlar) huridir. Yedikleri cenet taamı, içtikleri cennet şarabı, giydikleri cennet esvabıdır. Pirlerin, mürşidlerin evleri Mekke'leridir. Onları ziyaret edenler binbir kere hacı ve gazi olurlar; günahlarından kurtulur, masum ve pak olurlar..."

Uzun açıklama ve yorumlara gerek var mıdır? Cennet dünyaya taşınıyor; ceme katıldınız mı, cennete girmiş oluyorsunuz. Demek ki, mekan olarak Cemevi cennet olduğu gibi, pirlerin ve mürşitlerin evleri de Kabe gibi 'tavaf' edilmesi gereken yerdir.

Cem, Cemevi, Alevi kültür ve inancı birbirinden ayrı düşünülemez. Cemevi-Meydanevi bu kültür ve inancın aynı zamanda okuludur. Ne zaman ki Alevi-Bektaşi inanç ve düşüncesini, sanat ve edebiyatını, müzik ve semahını, tarih ve felsefesini Enstitüler ve Fakültelerde araştıran inceleyen, işleyip yayınlayan bölümler-kürsüler açılarak akademik çalışmalar yaygılaşır; o zaman Cemevi'nin işlevi daralır, kendikendini sınırlar.

Kuşkusuzdur ki, çok işlevli olarak Cemevi, camiye alternativ değildir. Cami, Alevi toplu ibadetlerinin yapılacağı yerler de değildir. Diyanet İşleri Başkanı Kilise ve Havraya saygılı olduğu kadar, Cemevine de saygı göstermek zorundadır. Alevi inancının ve tapınmalarının Sünni İslamla farklılığını kabul edip, ikide bir Alevileri camiye çağırmayı bırakmalı! Artık gözündeki Osmanlı Şeyhülislamı gözlüğünü çıkarmalıdır. Eğer Başkan, çağımıza yaraşır bir kişilik gözlüğüyle bakmış olsaydı, Hatayi'nin aşağıdaki şiiri bile bizi kendisine tanıtmaya yeterdi:

Eğer yolumuzdan haber sorarsan
Murtaza Ali'dir pirimiz bizim
Göregeldiğimiz sürer gideriz
Kırklar'dan ayrılmış sürümüz bizim

Biz kamiliz kamile kem bakmayız
Rıza kapısından taşra çıkmayız
Cennet cehennem korkusun çekmeyiz
Burda sorulmuştur sorgumuz bizim

Kazancımız meydana götürürüz
Eksiğimiz var ise bitirürüz
Aşna meşrep evinde otururuz
Bine sayılmıştır ölümüz bizim

Derviş Hatayi der gerçek erenler
Anda pişman olur bundayerenler
Bin kana bir mürvet dedik erenler
Gerçek erenlere dar'ımız bizim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://alevicumhuriyeti.yetkinforum.com
 
NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» NAMAZ, CAMİ VE CEMEVİ 1
» NEDEN NAMAZ KILMIYORUZ ?
» ALEVİLERİN NAMAZ ANLAYIŞI
» ZEYTİNBURNU İMAM CAFER SADIK CAMİ AŞURA MERASİMİİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Alevileriz Biz :: ALEVİLİK :: ALEVİLİĞİN TEMELİ-
Buraya geçin: